YENİ BAŞLAYANLAR İÇİN YAPAY ZEKÂ
Biliyoruz bu konu herkesin ilgisini çekiyor ama işin içinde bilişsel bilim, bilgisayar mühendisliği, elektronik bilimler ve hatta felsefe var… Ne var ki bu kadarı bana fazla diyerek konudan uzak duranların sayısı da epey fazla… Bu sayfanın konusu da yapay zekâ ama hiç merak etmeyin, biz genetik algoritmalardan, yapay sinir ağlarından, bulanık mantık veya diğer bileşenlerden söz etmeyeceğiz. Yapay zekâ konusuna en basit ifadelerle kısa bir bakış atacağız sadece…
İnsan zekâsına has kimi fonksiyonları sergileyebilen teknolojik sistemler bütününe yapay zekâ deniyor. Yapay zekânın da sahip olabileceği o fonksiyonlar arasında düşünme, öğrenme, sorun çözme, karar verme, ses algılama, konuşma, iletişim kurma gibi yetiler bulunmakta. İnsan zekâsının ürünü olan “düşünme” eyleminin yapay zekâ için “kodlama” şeklinde tanımlandığını da belirtmeden geçmeyelim.
İngiliz bilgisayar bilimci Alan Mathison Turing, 1950’de “Turing testi” kavramını ortaya atarak “Makineler düşünebilir mi?” sorusunu tartışmaya açan kişi olmuş. “Yapay zekâ” terimini kullanan ilk kişi ise Amerikalı bilgisayar bilimci John McCarthy’ymiş. Kavramın onun öncülüğünde tartışılarak temellerinin atıldığı yer de 1956’da düzenlenen “Dartmouth College Artificial Intelligence” konferansı olmuş.
Yapay zekânın hâlihazırda kullanıldığı pek çok alan bulunuyor ve bu alan sağlık sektöründen spor müsabakalarına, otomotiv dünyasından video oyunlarına geniş bir yelpazeyi kaplıyor. Örnekleri biraz daha özelleştirmek gerekirse, yapay zekâ tıp alanında kanserli hücrelerin tespitinde kullanılabildiği gibi, haberleşme sektöründe görüntü, ses ve veri sıkıştırmak için de kullanılabiliyor.
Yapay zekâ konusuna birçoğumuz kendimizi uzak hissetsek ve bir seyirci gibi yaklaştığımızı düşünsek de aslında bugün yapay zekâ hemen hepimizin yanı başında bulunmakta. En yakın örnek elimizden düşürmediğimiz akıllı telefonlarımız… Daha doğrusu telefonlarımızdaki kimi uygulamalar… Örneğin bir tuşa basarak sesli iletişime geçtiğimiz sanal asistanlar birer yapay zekâ.
Sadece cep telefonumuz da değil elbette… Hayatımıza çoktan girmiş başka yapay zekâ uygulamaları da var. Örneğin e-posta adresimizde görmek istemediğimiz iletileri bazı kelimelerden tanıyarak “spam” kutusuna atan sistem bir yapay zekâ. Ya da izlediğimiz bir medya kanalında tarzımızı belirleyerek film öneren de, dinlediğimiz bir müzik sitesinde bize uygun olduğunu düşündüğü şarkı önerileri yapan tavsiye robotu da birer yapay zekâ ürünü…
Hayatımızı kolaylaştıran ve geliştiren yapay zekâ uygulamalarının en ilginç olanı ise şüphesiz ki insan formunda karşımıza çıkan bir robot olacaktı! Bildiğiniz gibi yakın zamanda tüm dünya Sophia ile tanıştı. Sensörler aracılığıyla çevresini algılayan, algıladıkları arasında bağlantı kurup yorumlayan, konuşan, gülen Sophia’nın ardından “Filmler gerçek mi oluyor?” tartışmaları dünyanın en heyecanlı konusu haline geldi.
Yapay zekânın geleceği konusunda yazılmış bilimsel makale veya tezler birçok ve farklı yönelimler içermekte… Bunlardan en dikkat çekici olanları, şimdilik programlanmış sistemlerin ürünü olan yapay zekânın gelecekte insan zekâsından bağımsız bir hale geleceği fikrine dayanıyor. Ve bu düşünceler konuyla yakından ya da uzaktan ilgilenen birçok insanın zihninde “Ya gerçekleşirse?” diye başlayan soruların ışığını çoktan yaktı bile…
1,235 okunma